27 Ocak 2018 Cumartesi

Hakkâri’de Bir Mevsim Filmi (1982)

Hakkâri’de Bir Mevsim Filmi (1982)
Film, karlı dağdaki uçsuz bucaksız karlar içindeki görüntü sekansıyla açılır. Bu sahneler bize klostrofobik bir şekilde dağ köyündeki ambiyansı yansıtmaktadır. Boğucu ve hiçliğin olduğu bir ortamda bir adam elinde bavullarıyla düşe kalka karların olduğu tepede yürümektedir. Bir eve yerleşir, köy halkı tarafından karşılanır. Kalıcı olup olmadığını soran köylülerden biri kalıcı olacağını duyunca şaşırır. Köylüler, karşılarındaki bu adamın gözlerinin içine büyük bir merakla bakmaktadır. Buraya gelmesini mektubunda sürgün diye tanımlayan adam, bir mevsimi burada geçireceğini belirtmektedir. Dağ köyünü gezen adam, çalışan çocukları, evlerinde sıkışıp kalan kadınları, yoksulluğu, çaresizliği, yalnızlığı görmektedir. Adam köyün muhtarı ile köyün ilkokul sınıfa gider. Adamın ilkokul öğretmeni olduğu anlaşılır. Muhtar, dağınık ve pislik içinde olan sınıfın düzeltileceğini belirtir. Muhtar, öğretmenden beklentilerinin sadece okuma yazma öğretme, basit hesap kitap işleri olduğunu açıklar. Köylüler öğretmenlerine hediye olarak soğuk kış gecelerinde yakması için odun verir. Köylülerden biri öğretmenin lojmanında radyo görünce şaşır ve radyoyu inceler. Okuldaki ilk gün öğretmen, öğrencilerden kalemlerini ve defterlerini çıkarmalarını ister ancak öğrencilerin defterlerinin ve kitaplarının olmadığını öğrenir. Bunun üzerine dersi açık alanda yapmaya karar verir. Öğretmen sınıf dışında da öğrencilere güneş ve dünya ile ilgili bilgiler verir, dünyanın güneş etrafında dönüşünü anlatır. Öğretmen ile iyi derece Türkçe bilerek konuşan sayılı köylüden biri olan Halit bu köyde yaşamasına, evinin burada olmasına rağmen aslında öğretmen gibi bu köye yabancı olduğunu söyler. Halit’in hayat hikâyesi de gizemlidir.
Öğretmen gaz lambası ışığında şiirler ve yazılar yazar, entelektüel uğraşlar içinde olur. Buradaki gaz lambası ışığı, umudu ve sanatı simgeler diyebiliriz. Şiirler, sevgilim diye hitap ettiği eşi içindir. Öğretmen hasta olur, yorgunluk ve yaşadığı zorluklar nedeniyle gecenin bir yarısı sanrılar görür, okulu açar, öğrencilerini arar. Halit, öğretmene bu durumu anlatır. Ertesi gün öğretmen, öğrencilerine defter, kitap, silgi ve kalem dağıtır. Büyük öğrencilerden birinci sınıflara söylediklerinin tercüme edilmesini ister. Onlara boya verip resim yapmalarını söylenmesini ister. Birinci sınıf öğrencileriyle dil sorununu böyle çözmeye çalışır.
Muhtar, öğretmene köyden bir kadın bulup onun yalnızlıktan kurtulmasına aracı olmak ister. Öğretmen köyde kaldığı süre için bir kadın satın alınmasını öğretmen kabul etmez. Bir yandan da üstüne kuma getirilmekte olan bir kadın olan Zazi’nin dramı vardır. Jandarma öğretmenin geceleri ortaya çıkan arkadaşı Halit’i aramaktadır. Halit cinayeti işlemediğini iddia etmektedir ama sözlerinden yalancı olduğu anlaşılır. Zazi, çocuğunun tercüme etmesiyle öğretmenden yardım ister. Zazi, öğretmenden kocasıyla konuşup üstüne kuma getirilmemesi için kocasının ikna edilmesini rica eder. Zazi’ye göre kocası bir yabancı olan öğretmeni dinleyebilir. Öğretmen olayı çözmek için araştırma yapar. Bu araştırma sırasında Halit ona hayallerinden, yabancı olduğu bu köyden taşınma hedefinden bahseder. Öğretmene karısından mektuplar getiren postacı karlar eriyene kadar bir daha gelemeyeceğini belirtir. Muhtar, kuma alacağı ikinci karısı için düğün hazırlıklarına başlar, masraftan kaçınmaz. Düğün biter, muhtarın ikinci eşiyle yatak odasına giderken ilk eşi Zazi ile yüz yüze gelir.
Kardeşi hasta olunca öğrenci, soluğu öğretmeninin yanında alır. Öğretmen ona ilaç vermeyi teklif etse de öğrenci ilaç yerine kardeşine hayatında hiç yemediği portakal verilmesini ister. Portakal yemeden kardeşinin ölmesini istemeyen çocukların hikâyesidir bu. Sabah olduğunda köyde bir huzursuzluk vardır. Hastalanan çocuk ölmüştür. Hastalanan diğer çocuklar için köy halkı ve muhtar, öğretmenden yardım ister. Öğretmen, doktor olmadığını, bu salgını tedavi edemeyeceğini ama yazacağı mektubun bakanlığa gönderilebileceğini söyler. Köyde bir doktor ve sağlık ocağı bulunmaması bize terk edilmişliği gösterir. Sınıftaki öğrencilerin resim dersinde çizdikleri resimler de hastalanıp ölen çocuklar ve köyde bir doktor bile bulunmaması üzerinedir. Öğretmenin kapıyı açmasıyla soğuktan üşüyen bir köpeğin içeri girmesiyle bu olumsuz hava dağılır. Öğretmenin ve öğrencilerin gülmesi bize hayatta en ağır şeyler sonrasında bile gülünebileceğini anlatır. Doktor için ilgili yerlere telgraf çekilir. Mektubu ulaştırması için görevlendirilen köylü geri gelir. Öğretmene mektubun elinden alındığı ve ulaştırılacağının söylendiğini açıklar. Köylü, kesin bir cevap almadan gitmeyeceğini söylese de eli boş olarak köye geri döndüğünü açıklar. Yetkililer ne bir ilaç ne de bir doktor gönderecektir. Köylü, öğretmene gelecek kimse olmadığını hala niye anlamadığını sorar. Öğretmen bu duruma şaşırır ve neden kimsenin yardıma gönderilmediğini sorgular. Köylü, yetkililerin öğretmene bir daha bakanlığa mektup veya telgraf ile ulaşmamasını emrini iletir. Öğretmenin ölen çocuklar ve yetkililerin ilgisizliği nedeniyle içi kan ağlar şekildedir. Öğretmen, öğrencilerine “Hadi çocuklar, dersimiz oyun, hadi kardan adam yapalım.” der. Öğretmenin içi kan ağlasa da işine devam etmelidir. Halit, yine ortadan kaybolur.
Müfettiş köye gelir, okulu bulur ve önümüzdeki hafta karlar eriyince okulun kapatılacağını söyler. Öğretmen, okul kapanınca ne yapacağını müfettişe sorunca müfettişten “Artık özgürsünüz.” cevabını alır. Öğretmen, gideceği veya gitmek istemediğini bir yer olmadığını, bu maceranın böyle birden biteceğini hiç düşünmediğini ifade eder. Öğretmen öğrencilerinden bütün öğrettiklerini unutmalarını, hayatın gerçek bilgisini bu köyde veya uzak diyarlarda öğreneceklerini söyler. Öğrettiklerinin çoğu gerçek veya faydalı değilse öğrencilerinin kendisini affetmelerini ister. Öğretmen başka bir yerden geldiğini, karların erimesiyle gideceğini, burada yaşayacak olanların öğrenciler olduğunu belirtir.  Öğretmen öğrencilerine dağılmalarını, dersin bittiğini söylemesine rağmen öğrencilerin hiçbiri yerinden kalkmaz. Bunun üzerine öğretmen, “Dersi açık alanda yapalım.” der. Öğrencileriyle dağlarda gezer, öğrencilerin fotoğraflarını çeker. Öğretmen eşyalarını toplayıp dağların arasında yükselen güneşle gitmeden önce yaşadığı odasına ve köye son bir kez bakar. Filmin başında bir şey ezen köylü kadın, filmin sonunda yine ezmektedir. Bu rahatsız edici sesin filmin başında ve sonunda tekrar çıkması bize bazı şeylerin değişmediğini, bu düzenin devam ettiğini gösterir diyebiliriz.

FİLMİN  DEĞERLENDİRİLMESİ:
Filmin sonlarına doğru öğretmen, öğrencilere “Size öğrettiğim her şeyi unutun, sizin gerçekleriniz ile benim gerçeklerim örtüşmüyor.” diyerek konuyu özetler. Öğretilenlerin gerçek hayatta kullanılamaması ve yerelliğe odaklanılamaması eğitim sistemimizin genel bir sorunudur. Öğrenci ve öğretmen arasındaki dil ile kültür sorunu çözmek için gerekli adımlar atılmalıdır. Öğretmen yetiştiren, denetleyen ve müfredat yazan kurumların bu soruna odaklanması gerektiğini görebiliriz. Toplumsal ile coğrafi gerçeklere uygun müfredatlar yaratılması ve bu eğitimi verecek olan öğretmenler yetiştirilmesi önemlidir. Eğitim için gerekli koşullar, sağlanırsa bu çaresizlik kader olmaktan çıkar. Filmdeki öğretmenin ve köy halkının ağır işleyen bürokrasi konusunda daha çok mücadele ederek, daha iyi bir eğitim ve sağlık hizmeti almasını umut ederdim. Öğretmenler filmdeki gibi teknoloji, kâğıt, kalem eksikliğini bahane etmeden gerekirse dersi açık alanda veya farklı şekillerde yapabilmelidir. Öğretmenlere bu zorlu görevlerinde işe yarayacak teknik bilgi yanında psikolojik destek de verilebilir.

FİLMİN YAPIMI İLE İLGİLİ NOTLAR:
Film ayni adlı kitaptan uyarlanmıştır. Kitabın yazarı Ferit Edgü, askerlik yerine sayılan öğretmenlik hayatının bir bölümünü Hakkâri’de geçirmiş ve kitabın konusu da buradan çıkmıştır. Kitapta da dilini bilmediği yoksul çocuklara farklı bir dilde eğitim verilmesi anlatılır. Öğretmen burada aslında hem kendisine hem de köy insanına yabancılaşmıştır. Yazar kitabını “Bu kitapta yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin. Çünkü anlamak ortak bir dil gerektirir. Ortak dil ise ortak yaşam/ortak bilgi/ortak birikim/ortak düş kimi yerde, ortak düşüş demektir ama diyebilirsin ki bana yabancı olanı arıyorum ben. Öyleyse yolun açık olsun.” şeklinde anlatır. Filmdeki yabancılaşma, işlemeyen bürokrasi, varoluşsal sorgulamalar, kasvetli ortam yazarın Kafka’dan etkilendiğini gösterebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Asfalt

Bilmem kaç sene oldu  Zaman geldi geçti  Beraber çokça geçtiğimiz o toprak yola  Asfalt bile döküldü  Kim bilir bu yeni yolda kaç kuş öldü ...