Film,
karlı dağdaki uçsuz bucaksız karlar içindeki görüntü sekansıyla açılır. Bu
sahneler bize klostrofobik bir şekilde dağ köyündeki ambiyansı yansıtmaktadır. Boğucu
ve hiçliğin olduğu bir ortamda bir adam elinde bavullarıyla düşe kalka karların
olduğu tepede yürümektedir. Bir eve yerleşir, köy halkı tarafından karşılanır.
Kalıcı olup olmadığını soran köylülerden biri kalıcı olacağını duyunca şaşırır.
Köylüler, karşılarındaki bu adamın gözlerinin içine büyük bir merakla
bakmaktadır. Buraya gelmesini mektubunda sürgün diye tanımlayan adam, bir
mevsimi burada geçireceğini belirtmektedir. Dağ köyünü gezen adam, çalışan
çocukları, evlerinde sıkışıp kalan kadınları, yoksulluğu, çaresizliği,
yalnızlığı görmektedir. Adam köyün muhtarı ile köyün ilkokul sınıfa gider.
Adamın ilkokul öğretmeni olduğu anlaşılır. Muhtar, dağınık ve pislik içinde
olan sınıfın düzeltileceğini belirtir. Muhtar, öğretmenden beklentilerinin
sadece okuma yazma öğretme, basit hesap kitap işleri olduğunu açıklar. Köylüler
öğretmenlerine hediye olarak soğuk kış gecelerinde yakması için odun verir.
Köylülerden biri öğretmenin lojmanında radyo görünce şaşır ve radyoyu inceler. Okuldaki
ilk gün öğretmen, öğrencilerden kalemlerini ve defterlerini çıkarmalarını ister
ancak öğrencilerin defterlerinin ve kitaplarının olmadığını öğrenir. Bunun
üzerine dersi açık alanda yapmaya karar verir. Öğretmen sınıf dışında da
öğrencilere güneş ve dünya ile ilgili bilgiler verir, dünyanın güneş etrafında
dönüşünü anlatır. Öğretmen ile iyi derece Türkçe bilerek konuşan sayılı köylüden
biri olan Halit bu köyde yaşamasına,
evinin burada olmasına rağmen aslında öğretmen gibi bu köye yabancı olduğunu
söyler. Halit’in hayat hikâyesi de gizemlidir.
Öğretmen
gaz lambası ışığında şiirler ve yazılar yazar, entelektüel uğraşlar içinde
olur. Buradaki gaz lambası ışığı, umudu ve sanatı simgeler diyebiliriz. Şiirler,
sevgilim diye hitap ettiği eşi içindir. Öğretmen hasta olur, yorgunluk ve
yaşadığı zorluklar nedeniyle gecenin bir yarısı sanrılar görür, okulu açar,
öğrencilerini arar. Halit, öğretmene bu durumu anlatır. Ertesi gün öğretmen,
öğrencilerine defter, kitap, silgi ve kalem dağıtır. Büyük öğrencilerden
birinci sınıflara söylediklerinin tercüme edilmesini ister. Onlara boya verip
resim yapmalarını söylenmesini ister. Birinci sınıf öğrencileriyle dil sorununu
böyle çözmeye çalışır.
Muhtar,
öğretmene köyden bir kadın bulup onun yalnızlıktan kurtulmasına aracı olmak
ister. Öğretmen köyde kaldığı süre için bir kadın satın alınmasını öğretmen
kabul etmez. Bir yandan da üstüne kuma getirilmekte olan bir kadın olan Zazi’nin dramı vardır. Jandarma
öğretmenin geceleri ortaya çıkan arkadaşı Halit’i aramaktadır. Halit cinayeti
işlemediğini iddia etmektedir ama sözlerinden yalancı olduğu anlaşılır. Zazi,
çocuğunun tercüme etmesiyle öğretmenden yardım ister. Zazi, öğretmenden kocasıyla
konuşup üstüne kuma getirilmemesi için kocasının ikna edilmesini rica eder.
Zazi’ye göre kocası bir yabancı olan öğretmeni dinleyebilir. Öğretmen olayı
çözmek için araştırma yapar. Bu araştırma sırasında Halit ona hayallerinden,
yabancı olduğu bu köyden taşınma hedefinden bahseder. Öğretmene karısından
mektuplar getiren postacı karlar eriyene kadar bir daha gelemeyeceğini
belirtir. Muhtar, kuma alacağı ikinci karısı için düğün hazırlıklarına başlar,
masraftan kaçınmaz. Düğün biter, muhtarın ikinci eşiyle yatak odasına giderken
ilk eşi Zazi ile yüz yüze gelir.
Kardeşi
hasta olunca öğrenci, soluğu öğretmeninin yanında alır. Öğretmen ona ilaç
vermeyi teklif etse de öğrenci ilaç yerine kardeşine hayatında hiç yemediği
portakal verilmesini ister. Portakal yemeden kardeşinin ölmesini istemeyen
çocukların hikâyesidir bu. Sabah olduğunda köyde bir huzursuzluk vardır. Hastalanan
çocuk ölmüştür. Hastalanan diğer çocuklar için köy halkı ve muhtar, öğretmenden
yardım ister. Öğretmen, doktor olmadığını, bu salgını tedavi edemeyeceğini ama
yazacağı mektubun bakanlığa gönderilebileceğini söyler. Köyde bir doktor ve
sağlık ocağı bulunmaması bize terk edilmişliği gösterir. Sınıftaki öğrencilerin
resim dersinde çizdikleri resimler de hastalanıp ölen çocuklar ve köyde bir
doktor bile bulunmaması üzerinedir. Öğretmenin kapıyı açmasıyla soğuktan üşüyen
bir köpeğin içeri girmesiyle bu olumsuz hava dağılır. Öğretmenin ve öğrencilerin
gülmesi bize hayatta en ağır şeyler sonrasında bile gülünebileceğini anlatır. Doktor
için ilgili yerlere telgraf çekilir. Mektubu ulaştırması için görevlendirilen
köylü geri gelir. Öğretmene mektubun elinden alındığı ve ulaştırılacağının
söylendiğini açıklar. Köylü, kesin bir cevap almadan gitmeyeceğini söylese de
eli boş olarak köye geri döndüğünü açıklar. Yetkililer ne bir ilaç ne de bir
doktor gönderecektir. Köylü, öğretmene gelecek kimse olmadığını hala niye
anlamadığını sorar. Öğretmen bu duruma şaşırır ve neden kimsenin yardıma
gönderilmediğini sorgular. Köylü, yetkililerin öğretmene bir daha bakanlığa
mektup veya telgraf ile ulaşmamasını emrini iletir. Öğretmenin ölen çocuklar ve
yetkililerin ilgisizliği nedeniyle içi kan ağlar şekildedir. Öğretmen,
öğrencilerine “Hadi çocuklar, dersimiz oyun, hadi kardan adam yapalım.” der.
Öğretmenin içi kan ağlasa da işine devam etmelidir. Halit, yine ortadan
kaybolur.
Müfettiş
köye gelir, okulu bulur ve önümüzdeki hafta karlar eriyince okulun
kapatılacağını söyler. Öğretmen, okul kapanınca ne yapacağını müfettişe sorunca
müfettişten “Artık özgürsünüz.” cevabını alır. Öğretmen, gideceği veya gitmek
istemediğini bir yer olmadığını, bu maceranın böyle birden biteceğini hiç
düşünmediğini ifade eder. Öğretmen öğrencilerinden bütün öğrettiklerini
unutmalarını, hayatın gerçek bilgisini bu köyde veya uzak diyarlarda
öğreneceklerini söyler. Öğrettiklerinin çoğu gerçek veya faydalı değilse
öğrencilerinin kendisini affetmelerini ister. Öğretmen başka bir yerden
geldiğini, karların erimesiyle gideceğini, burada yaşayacak olanların
öğrenciler olduğunu belirtir. Öğretmen
öğrencilerine dağılmalarını, dersin bittiğini söylemesine rağmen öğrencilerin
hiçbiri yerinden kalkmaz. Bunun üzerine öğretmen, “Dersi açık alanda yapalım.”
der. Öğrencileriyle dağlarda gezer, öğrencilerin fotoğraflarını çeker. Öğretmen
eşyalarını toplayıp dağların arasında yükselen güneşle gitmeden önce yaşadığı
odasına ve köye son bir kez bakar. Filmin başında bir şey ezen köylü kadın,
filmin sonunda yine ezmektedir. Bu rahatsız edici sesin filmin başında ve
sonunda tekrar çıkması bize bazı şeylerin değişmediğini, bu düzenin devam
ettiğini gösterir diyebiliriz.
FİLMİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Filmin
sonlarına doğru öğretmen, öğrencilere “Size öğrettiğim her şeyi unutun, sizin
gerçekleriniz ile benim gerçeklerim örtüşmüyor.” diyerek konuyu özetler.
Öğretilenlerin gerçek hayatta kullanılamaması ve yerelliğe odaklanılamaması
eğitim sistemimizin genel bir sorunudur. Öğrenci ve öğretmen arasındaki dil ile
kültür sorunu çözmek için gerekli adımlar atılmalıdır. Öğretmen yetiştiren,
denetleyen ve müfredat yazan kurumların bu soruna odaklanması gerektiğini
görebiliriz. Toplumsal ile coğrafi gerçeklere uygun müfredatlar yaratılması ve
bu eğitimi verecek olan öğretmenler yetiştirilmesi önemlidir. Eğitim için
gerekli koşullar, sağlanırsa bu çaresizlik kader olmaktan çıkar. Filmdeki
öğretmenin ve köy halkının ağır işleyen bürokrasi konusunda daha çok mücadele ederek,
daha iyi bir eğitim ve sağlık hizmeti almasını umut ederdim. Öğretmenler
filmdeki gibi teknoloji, kâğıt, kalem eksikliğini bahane etmeden gerekirse
dersi açık alanda veya farklı şekillerde yapabilmelidir. Öğretmenlere bu zorlu görevlerinde
işe yarayacak teknik bilgi yanında psikolojik destek de verilebilir.
FİLMİN YAPIMI İLE İLGİLİ NOTLAR:
Film
ayni adlı kitaptan uyarlanmıştır. Kitabın yazarı Ferit Edgü, askerlik yerine
sayılan öğretmenlik hayatının bir bölümünü Hakkâri’de geçirmiş ve kitabın
konusu da buradan çıkmıştır. Kitapta da dilini bilmediği yoksul çocuklara
farklı bir dilde eğitim verilmesi anlatılır. Öğretmen burada aslında hem
kendisine hem de köy insanına yabancılaşmıştır. Yazar kitabını “Bu kitapta
yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin. Çünkü anlamak ortak bir dil
gerektirir. Ortak dil ise ortak yaşam/ortak bilgi/ortak birikim/ortak düş kimi
yerde, ortak düşüş demektir ama diyebilirsin ki bana yabancı olanı arıyorum
ben. Öyleyse yolun açık olsun.” şeklinde anlatır. Filmdeki yabancılaşma,
işlemeyen bürokrasi, varoluşsal sorgulamalar, kasvetli ortam yazarın Kafka’dan
etkilendiğini gösterebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder