Film kamyon
arkasında yolda giden bavulla başlar. Bavulun yakın çekimde yolun arkadan
akması bize eğitimin bir yolculuk olduğunu ve gidilmesi gereken yollar olduğunu,
köyde umutlar olduğunu anlatır diyebiliriz. Filmdeki bavul imgelemi, aslında
bize içinde farklı diller, kültürler olan eğitim sistemini hatta Türkiye’yi
anlatır şeklinde yorum yapılabilir. Filmin adından da anlayabileceğimiz gibi
bir bavulun içinde iki dil vardır. Bu durum bazen bir ağırlık, zorluk
görülebilir bazen de kültürel çeşitlilik, özgünlük olarak görülebilir. Bavul
simgesi ayni zamanda iki dil arasında sıkışan bir eğitim sistemini anlatır
diyebiliriz.
Köy
(Şanlıurfa/Siverek) halkı, öğretmeni güler yüzle karşılar. Genç öğretmen,
lojmanına yerleşir. Lojmanın ve köy ilkokulunun durumu pekiyi değildir. Köydeki
su sorunu da onu hayal kırıklığa uğratır. Genç öğretmen, batıda, apartman
hayatında büyümüştür. Kırsala alışmakta zorluk çekmektedir. Okulun ilk günü öğrenciler
okula gelmemiştir. Genç öğretmen ve ona yardım eden bir çocuk ev ev gezerek,
öğrencilerini okula çekmeye çalışır, öğrencilerin okulun ilk günü neden okula
gelmediklerini araştırır. Nitekim öğrencileri okula çekmekte başarılı olur,
öğrenciler okula gelir. Sınıf birleştirilmiş sınıftır yani birinci, ikinci,
üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıf öğrencileri tek sınıfta, tek öğretmenden
eğitim almaktadır. Bu da sınıftaki eğitim için zorluklara neden olmaktadır.
Genç adamın da ilk öğretmenlik deneyimidir. Türkçe bilen birinci sınıf
öğrencisi sayısı yok denecek kadar azdır. Öğretmen, sınıf kurallarını oluşturur
ve sınıfta Kürtçe konuşulmasını yasaklar.
Öğretmen
öğrencisine annesinin adını sorar. Kız, annesinin adının söyleyince öğretmen,
“O ne ya?” şeklinde tepki verir. Öğretmen çoğu zaman öğrencilerine “Lan!”
şeklinde hitap eder. Bu hitap ve tepkilerin çok da hoş olmadığını düşünüyorum.
Belgeselde doğallık oluşturmak için bu tepki ve sözlerin kullanıldığını ve
değiştirilmediğini de düşünüyorum.
Genç
öğretmenin su sorunu köy halkının da yardımıyla çözülür. Genç öğretmen,
öğrenciler ve köy halkı birbirlerine alışmaya başlar. Türkçe bilen birinci
sınıf öğrencisi sayısı yok denecek kadar azdır. Bu yüzden öğretmen ilk olarak öğrencilerine
okuma yazma öğretmeden önce Türkçe konuşmayı öğretmeyi hedeflediğini ifade
eder. Matematik ve hayat bilgisi derslerini de gelecek seneye bırakacağını
söyleyerek önceliğinin birinci sınıf öğrencilerine Türkçe okuma, yazma ve
konuşma öğretmek olduğunu belirtir. Öğretmenlerin görevleri arasında
öğrencilere kalem tutmayı, oturup kalkmayı, tuvalete gitmek için nasıl izin
isteneceğini öğretmek gibi görevleri olduğunu bu film bize gösterir.
Öğretmen
veli toplantısı düzenler ve ailelerin bu toplantılara katılımı iyidir. Öğretmen
veli toplantısında okula kalem ve defter getirmeyen öğrenciler olduğunu ifade
eder. Ailelerden evde de Türkçe konuşulması ve ödevlerin yapılması konusunda
yardım ve destek ister. Öğretmen, öğrencisine kalem açacağı verince, öğrencisi
eve gidince bunu sevinçle evdekilere anlatır. Bu belki de hayatındaki en
anlamlı hediyelerden biri olacaktır. Genç öğretmen, film boyunca annesi ile
telefon görüşmeleri yapar. Bu görüşmeler, bize öğretmenin de bir insan
olduğunu, farklı sıkıntılarının olduğunu, ayrı bir yaşamı olduğunu ve bir
ailesi olduğunu hissettirir. Öğretmenin annesi ile yaptığı telefon
görüşmelerinde aslında öğretmenin seyirci ile konuştuğu ve romanlardaki gibi
anlatıcı konumumda olduğu söylenebilir. Öğretmen, velisine ziyarete gider. Veli,
yıllar önce batıdaki şehirlerden birinde başına gelen bir olayı anlatır. Bu
veli, bir iş görüşmesinde bir forum doldurur, iki dil bildiğini yazar.
Görevliler hangi yabancı dili bildiğini sorduğunda veli anadilinin Kürkçe, yabancı
dilinin ise Türkçe olduğunu söyler. Görevliler bu durumla alay eder ve
Türkçe’nin anadili olduğunu veliye söyler. Veli öğretmene ben Türkçe’yi, Kürtçe
öğrendikten yıllar sonra 15 senede öğrendiğini anlatır. Velinin görevliler
tarafından haklı olduğu halde alay edilmesi durumun ironikliğini ve
trajikomikliğini ortaya koyar. Filmdeki Zülküf isimli çocuk da ismini
öğretmeninin tüm düzeltmelerine rağmen “Zilkif” şeklinde telaffuz eder. Bu
ayrıntı bizlere öğrencin ilk öğrendiği şeyin değişmesinin ne kadar zor olduğunu
gösterir. Filmdeki Zülküf ve Rojda ismindeki öğrenciler 6-7 yaşına kadar hiç
konuşmadıkları bir dili okuma yazma öğrenme konusunda oldukça zorluk
yaşamaktadırlar.
Öğretmenin
kendi kişisel yaşamını devam ettirmesi için yapması gereken sorumluluklar da
vardır. Örneğin ev işleri, ev temizliği ve yemek yapma gibi belki de daha önce
hiç yapmadığı işlerin de üstesinden gelmek zorundadır. Aslında öğretmen bir
bakıma bu köyde yeni koşullara adapte olması gereken bir öğrencidir. Okula
küçük kardeşine bakmak için gelmeyen öğrencisini bulmak amacıyla öğretmen
öğrencinin evine gider. Okuma yazmayı öğrenmesi için okula sürekli gelmesi konusunda
bu öğrencisini ikna eder. Bu öğrencinin küçük kardeşine bakmak için okula gelememesi
bölge öğrencisinin dil dezavantajı yanında farklı sorumlulukları olduğunu da
gözler önüne serer.
Öğretmenin
psikologluk, dedektiflik, hekimlik gibi yan görevleri olduğu seyirciye bu tarz
olaylarla sezdirilir. Karne günü gelir, öğretmen karne konuşması yaptıktan
sonra öğrencilerine karnelerini dağıtır. Her öğrenciyle tek tek ilgilenerek
onlarla yaz tatilleri konusunda konuşur. Öğretmen yaz bitince köye geri
döneceğini söyler ve onlarla vedalaşır. Öğrenciler, öğretmen lojmanının önünde
bavullarını arabaya taşıyan öğretmenlerini uğurlarlar. Film öğrencilerin gölde
yüzmeleri ile sona erer. Öğrencilerin çıplak şekilde yüzmesi aldıkları eğitimi
yaz tatilinde üstlerinden çıkarmaları yine bildikleri dilde yaşayacakları,
okuldaki eğitimin çok kalıcı olamadığı şeklinde yorumlanabilir.
FİLMİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Filmdeki
öğretmeni yetiştiren kurumların aslında öğretmene bu durumla başa çıkması için
gereken eğitimi vermediğini söyleyebiliriz. Ayrıca bu eğitim sisteminin yani 7
yaşına kadar hiç konuşmadıkları bir dili öğrencilere okutma yazdırma hedefinin
ne kadar trajik bir hedef olduğunu ifade edebiliriz. Bu sürecin hem öğretmen
hem de öğrenci açısından çok zor bir süreç olduğunu görüyoruz. Eğitimde
bölgesel koşullara adapte olabilmek oldukça önemlidir. Öğretmen yetiştiren
kurumlar ve eğitim programını oluşturan eğitimciler bu bölgesel farklılıklara
daha çok dikkat edip eğitim programlarını bu şekilde düzenlemelidirler. Tabii
bunun için de siyasi mekanizmanın ve devletlerin bir eğitim politikasının
olması önemlidir. Filmin en acıklı sahnelerinden biri de öğrenci ve öğretmenin
bir türlü iletişim kuramadığı sahnedir. Öğrenci öğretmenine saygıyla ama
anlamsız bir ifadeyle bakmaktadır. Filmdeki öğretmen bu konuyla ilgili bir
araştırma ya da bir denetmene, meslektaşına danışma yapabilir miydi diye
sorabiliriz. Eğitimde bölgeselliğe ve fırsat eşitliğine önem vermeliyiz.
FİLMİN YAPIMI İLE İLGİLİ ÖNEMLİ
NOTLAR:
Film
gerçek hikâyelere dayanmakta olup filmin çekim süreci ekonomik açıdan hayli
zorlu şekilde geçmiştir. Filmin yönetmenleri belgeselde oynaması için öğretmen
aramış ve onlarca öğretmen tarafından reddedilmiştir. Yönetmenler tesadüf eseri
filmde oynayacak öğretmeni bulma anını: “Emre Öğretmen, öğretmenevinin
bahçesinde kafasını ellerinin arasına almış, kara kara düşünüyordu. 'Benim
burada ne işim var.' der gibi.” şeklinde ifade etmektedir. Aslında Emre Öğretmen, o an köyün yerini
haritadan bulamadığı için köye gidememiş ve çaresizce bahçede oturuyordu. Emre öğretmen ile konuşan yönetmenler, tamam
cevabını alınca aradıkları öğretmeni bulmuş oldular.
Ayrıca
filmde, Türkçe bilmeyen çocuklar tercih edilmiştir. Öğretmen film teklifini
kabul etmesinin nedenleri olarak köydeki yalnızlıktan kurtulmayı ve insanlara
bu zor durumu göstermek olduğu belirtiyor. Emre Öğretmen, röportajında tıpkı
filmdeki okulun ilk günü hiçbir öğrencinin okula gelmediğini belirtmektedir. Öğretmen, su ve elektrik sorunu olan köye
apartmanlardan gelen biri olarak yaşadığı hayal kırıklığını gizlemiyor.
Öğretmen, ağır koşullarının kendisi yıprattığını yaşlandırdığını belirtiyor.
Ama her şeye rağmen öğrencileri okuma ve yazmayı öğrenince aldığı hazzın yerini
hiçbir şeyin tutamayacağından bahsediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder