Kitabın
Adı: Yol
Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük ya Sefalet!
Yazar: Selçuk R. Şirin
Sayfa
Sayısı: 208
Yayınevi: Doğan Kitap
İlk
Basım: Ekim, 2015
KİTABIN
ÖZETİ
Yazar Selçuk R. Şirin, kitabının
önsözünde New York’ta dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde ders verdiğini
ama aklının hala ülkesinde olduğunu belirtmektedir. Türkiye’nin ciddi bir yol
ayrımında olduğunu, ilgili verilere baktıkça kaygısının arttığını vurgulamaktadır.
Dünya hızla değişirken, Türkiye hala eskinin peşinden koşmaktadır.
Katma değeri yüksek ekonomiye
geçilmesi gerektiğini bunun için de temel özgürlüklerde, hukuk sisteminde ve
eğitimde reform yapılması gerektiğini ifade etmektedir. Yazar, Türkiye’nin
dünya ekonomisinde 18. sırada olduğunu, bahsedilen reformların yapılmaması
durumunda Türkiye’nin daha da gerileceğini vurgulamaktadır. Türkiye’nin bilgiye
ulaşma özgürlüğünde 154. sıradadır. Bilgiye ulaşma özgürlüğünün inovasyon
seviyesiyle, inovasyon seviyesinin de milli gelirle doğrudan bağlantılı olduğu
görülmektedir. Türkiye’nin dünya ekonomisinde ilk 10’a girme gibi bir hedefi
varsa bu ancak girişimcilik, eğitim ve işgücü kalitesindeki reformlarla
olacaktır. Aksi takdirde Türkiye, tıpkı sanayi devrimini kaçırdığı gibi yeni
ekonomi devrimini de kaçıracaktır. Artık doğal kaynağı ya da jeopolitik
üstünlüğü olan ülkeler değil, insanını iyi eğiten ülkeler ekonomik olarak
başarılı olmaktadır. Ekonomiyi geliştirmenin yolu öğretmen maaşlarını kısmak
değildir. Aksine ekonomik buhrandan çıkmak için öğretmenlere daha fazla maaş verilmelidir.
Yeni ekonominin lokomotifi yüksek
becerilere sahip insandır. Devir bilgiye özgürce ulaşanların, o bilgiyi
eleştirel süzgeçten geçirenlerin, problem çözenlerin kazandığı devirdir.
Türkiye’deki çocukların yaratıcı problem çözme oranı sadece %2,2’dir. İnovasyona
dayalı ülkelerde yurttaşların milli geliri artmaktadır. İnovasyonun gelişmesi
için de bilgiye erişim özgürlüğü, basın özgürlüğü gereklidir. 1970’li yıllarda
ekonomik durumu Türkiye’den pek farklı olmayan Finlandiya, işe bilgiye ulaşma özgürlüğü
olan ve araştıran üniversiteler kurarak başlamıştır. Finlandiya, tüm
bakanlıkların bütçesini kısarak elde ettiği tasarrufu eğitim ve ARGE’ye
yatırmıştır. Türkiye ya 90’lı yıllarda kalmaya devam edecek ya da kıt olan
kaynaklarını çocuklarının eğitimine aktararak gelişim için adımlar atacaktır.
Okullarda ve evlerde bilgisayar
ve internet olmadığı, öğretmenlerin özerk olmadığı gibi nedenlerden dolayı
Türkiyeli çocuklar, Uluslararası Bilgisayar Okuryazarlığı Testi’nde son
sıradadır.
Yazar, Türkiye’deki mülteci
sorununu da ele almaktadır. Ona göre, türlü acılar çekmiş Suriyeli çocuklar
topluma kazandırılmazsa ve iyi bir eğitim almazsa ileride Türkiye bir şiddet
sarmalının ve terörün içine sürüklenecektir.
Yazar, Türkiye’deki seçimleri ve
siyasi partileri de değerlendirmektedir. Ona göre AK Parti’nin yükselişindeki
en önemli neden dindarlık söylemlerinden çok kalkınma yönündeki söylemlerdir. Şirin,
Türkiye’de solun hiçbir zaman çoğunluğun desteğini alamamasını dayanışma,
adalet, özgürlük, sadakat, otorite ve kutsallık kavramları ile ele almaktadır. Yazar,
AKP, CHP ve MHP’nin başarılarını ve başarısızlıklarını, HDP’nin yükselişini de analiz
etmektedir.
Çocukların ne derece iyi eğitim
aldıkları sorusuna yanıt vermek için PISA ve TIMMS ölçekleri kullanılmaktadır. PISA
sonuçları dünyada en çok haber yapılan ve tartışılan eğitim konularından
biridir. 2012’de yapılan PISA testinde 64 ülke arasında 44. sırada yer alan
Türkiye ise bu konuyla pek ilgilenmemektedir. Finlandiya bu sonuçlarda bir basamak
gerileyince kriz toplantıları yaparken, Türkiye’deki siyasetçilerin ve medyanın
bu sonuçlara olan ilgisizliği düşündürücüdür. PISA ve TIMSS testleri öğrenci,
öğretmen, ebeveynler hakkında veriler ve okul ile evlerdeki öğrenme ortamına
ilişkin bilgiler sunmaktadır. Türkiye, artan kaynaklara rağmen sıralamada
yukarı çıkamıyorsa eğitim sistemini masaya yatırmalı ve sistematik reformlarla
nasıl ileri gidileceğine karar vermelidir.
Türkiye dünyada ilk 20 ekonomi
arasında olmasına rağmen eğitimde ilk 40 arasında değildir. Yazar, bu bağlamda
eğitimde reform için 7 öneri sunmuştur. Bunlar: veriye dayalı reform kültürü,
herkes için okul öncesi eğitim, öğretmenliğin profesyonelleştirilmesi, merkezi
yetkilerin ilçe ve okul yönetimlerine verilmesi, dezavantajlı öğrenciler için
daha az mevcutlu sınıflar, fen, teknoloji, matematik, mühendislik eğitimi için
milli seferberlik düzenlenmesi ve açık uçlu sorularla muhakemeye ve eleştirel
düşünceye hitap eden bir sınav sistemine geçilmesidir.
Yazar, başarının sırrını
sorgularken, en az alınan eğitim kadar çalışmanın, çabanın, ideallerin ve hayal
gücünün etkili olduğunu belirtmektedir. Başarı için 10 bin saat emek harcama
kuralını Bill Gates örneği ile açıklamaktadır.
Şirin, eğitimin artık ekonomi
olduğu bir çağda, Türkiye eğitim sisteminin döküldüğünü ifade etmektedir.
Türkiye okul öncesine katılımda Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında sonuncu
sıradadır. PISA ve TIMSS verilerine göre Türkiye, ilköğretim çağındaki
çocuklarının akademik performansında ilk 30 ülke arasında yoktur. Son 12 yıldır
Türkiye, OECD ülkeleri arasında en başarısız ülkeden biridir. TIMSS evdeki
kitap sayısından, evdeki çocuk odası sayısına kadar geniş ölçümler yapmaktadır.
Türkiye, çocuklarına eğitim kaynağı sunmada sondan dokuzuncudur. Ayrıca
Türkiye’de yeterli eğitim araçlarına sahip okul oranı %2’dir. Eğitimde
teknoloji kullanımıyla ilgili olan Fatih Projesi’nin Türkiye’deki eğitim sorunlarının
hepsini çözemeyeceği TIMSS verilerine bakılarak görülebilir. Çünkü TIMSS’e göre
öğrenme amaçlı bilgisayar kullanımıyla matematik ve fen testlerindeki başarı
arasında hiçbir bağ yoktur.
Türkiye, katma değeri yüksek
ekonomiye geçecekse bu inşaat ve tarım sektörü ile değil, eğitimle yani
çocuklara yaratıcılık, eleştirel düşünce ve tahayyül gibi yetileri
kazandırmakla mümkün olacaktır. Şirin, kitabında öğrencilerin tatilde
yaşadıkları öğrenme kaybına da değinmektedir. Avrupa’da Türkiye kadar çok
tatili olan okul sistemi olmadığı belirtilmektedir. Uzun tatil, sadece öğrenme
fırsatını okulda bulan, dezavantajlı, yoksul öğrenciler ile okul dışında da
öğrenme fırsatı bulan öğrencilerin arasındaki farkı açmaktadır. Bu da
eşitsizliğe neden olmaktadır. Bunun için okul takvimlerinin değiştirilmesinden,
yaz aylarında çocuklara yönelik kamplara kadar pek çok çözüm arayışı vardır.
Şirin, kitabında dershanelerin
öğrencileri sadece sınava hazırlamadığını da belirtmektedir. Öğrencilerin okul
yerine dershaneyi seçmelerini irdelemektedir. Bunun bir nedeni de öğrencilerin
dershanelerde kendileriyle daha çok ilgilendiklerini düşünmeleridir. Dershanelerin
hedef belirleme, sosyal ilişkilerde gelişme sağlama ve zamanı verimli kullanma
gibi işlevlerin olduğu düşünülmektedir. Okuldan çok dershanelerde sunulan
rehberlik hizmetinden yararlanamayan dar gelirli ailelerin çocuklarına bu
rehberlik hizmetlerini kimlerin sunacağı tartışılmalıdır. Ayrıca dershaneleri
bu toplumsal ihtiyaçları gidermenin başka bir yolunu bulmadan kapatmamak
gerekir.
Türkiye’de ilkokulda ve
ortaokulda çok ödev verildiği, lisede ise çok az verildiği belirlenmiştir. Oysaki
uzmanlar, ilkokul ve ortaokulda az ödev verilmesini, lise düzeyinde ise daha
çok ödev verilmesini önermektedir. OECD ülkeleri genelinde yapılan analizde
ödeve harcanan zamanın genel olarak başarıyı pozitif etkilediği görülmüştür. Türkiye’de
ise ödeve harcanan zamanla genel başarı arasında negatif bir ilişki
saptanmıştır. Ödevin başarıya olumlu yansıması için ders tekrarı, derse
hazırlık, uygulama ve entegrasyon (yaratıcılık) amaçlı olması gerekmektedir. Proje
bazlı, yaşa göre hazırlanmış, öğrencilere geri dönüş sunan ödevler
verilmelidir. Yazar, özenli, zengin ve çocuğa uygun içerikli ödevler
verilmeyecekse hiç ödev verilmemesini tavsiye etmektedir. Çünkü yanlış
planlanan ödevler olumsuz etkiler yapabilmektedir. Ayrıca PISA’da en başarılı
ülkelerden olan Finlandiya ve Güney Kore en az ödev veren ülkelerdendir. Türkiye’de
çok ödev veren öğretmenlerin ve okulların daha iyi olduğuna yönelik yanlış bir
anlayış da vardır.
Yazar, kitabını kendi hikâyesini
anlatarak bitirmektedir. Vasat bir okulda lise 2 öğrencisi iken hayallerinin
evlenip çoluk çocuğa kavuşmak, bakkal dükkânı açmak olduğunu belirtmektedir.
Kimyadan ikmale kalan bir öğrencinin üniversite hayali kurması beklenmemektedir.
Yazarın üniversite sınavında başarılı olmasına öğretmeni bile inanmamıştır. Hayatı
boyunca onu destekleyen babası dışında herkes bu başarıya şaşırmıştır. Şirin’in
babası evlerini ansiklopedilerle, kitaplarla doldurmuş, Şirin’e ODTÜ mezuniyet
fotoğraflarını göstererek onun hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Şirin, öğrencilik yaptığı liseye öğrencilerle sohbet etmeye gittiğinde lisedeki
ve ilçedeki çoğu eksikliğin değişmediğini görmüştür. Avukat olmak isteyen
öğrencinin köyde bunu başarmasının zor olacağını söylemesi Şirin’i hüzünlendirmiştir.
Ancak yazar, bu öğrenciye umudun elden bırakılmaması gerektiğini, hayallerin
her zaman gerçekleştirilebileceğini söyleyerek kitaptaki sözlerini noktalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder