27 Ocak 2018 Cumartesi

Yol Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük ya Sefalet! Adlı Kitabın İncelemesi

KİTABIN KÜNYESİ
Kitabın Adı: Yol Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük ya Sefalet!
Yazar: Selçuk R. Şirin
Sayfa Sayısı: 208
Yayınevi: Doğan Kitap
İlk Basım: Ekim, 2015

KİTABIN ÖZETİ
Yazar Selçuk R. Şirin, kitabının önsözünde New York’ta dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde ders verdiğini ama aklının hala ülkesinde olduğunu belirtmektedir. Türkiye’nin ciddi bir yol ayrımında olduğunu, ilgili verilere baktıkça kaygısının arttığını vurgulamaktadır. Dünya hızla değişirken, Türkiye hala eskinin peşinden koşmaktadır.
Katma değeri yüksek ekonomiye geçilmesi gerektiğini bunun için de temel özgürlüklerde, hukuk sisteminde ve eğitimde reform yapılması gerektiğini ifade etmektedir. Yazar, Türkiye’nin dünya ekonomisinde 18. sırada olduğunu, bahsedilen reformların yapılmaması durumunda Türkiye’nin daha da gerileceğini vurgulamaktadır. Türkiye’nin bilgiye ulaşma özgürlüğünde 154. sıradadır. Bilgiye ulaşma özgürlüğünün inovasyon seviyesiyle, inovasyon seviyesinin de milli gelirle doğrudan bağlantılı olduğu görülmektedir. Türkiye’nin dünya ekonomisinde ilk 10’a girme gibi bir hedefi varsa bu ancak girişimcilik, eğitim ve işgücü kalitesindeki reformlarla olacaktır. Aksi takdirde Türkiye, tıpkı sanayi devrimini kaçırdığı gibi yeni ekonomi devrimini de kaçıracaktır. Artık doğal kaynağı ya da jeopolitik üstünlüğü olan ülkeler değil, insanını iyi eğiten ülkeler ekonomik olarak başarılı olmaktadır. Ekonomiyi geliştirmenin yolu öğretmen maaşlarını kısmak değildir. Aksine ekonomik buhrandan çıkmak için öğretmenlere daha fazla maaş verilmelidir.
Yeni ekonominin lokomotifi yüksek becerilere sahip insandır. Devir bilgiye özgürce ulaşanların, o bilgiyi eleştirel süzgeçten geçirenlerin, problem çözenlerin kazandığı devirdir. Türkiye’deki çocukların yaratıcı problem çözme oranı sadece %2,2’dir. İnovasyona dayalı ülkelerde yurttaşların milli geliri artmaktadır. İnovasyonun gelişmesi için de bilgiye erişim özgürlüğü, basın özgürlüğü gereklidir. 1970’li yıllarda ekonomik durumu Türkiye’den pek farklı olmayan Finlandiya, işe bilgiye ulaşma özgürlüğü olan ve araştıran üniversiteler kurarak başlamıştır. Finlandiya, tüm bakanlıkların bütçesini kısarak elde ettiği tasarrufu eğitim ve ARGE’ye yatırmıştır. Türkiye ya 90’lı yıllarda kalmaya devam edecek ya da kıt olan kaynaklarını çocuklarının eğitimine aktararak gelişim için adımlar atacaktır.
Okullarda ve evlerde bilgisayar ve internet olmadığı, öğretmenlerin özerk olmadığı gibi nedenlerden dolayı Türkiyeli çocuklar, Uluslararası Bilgisayar Okuryazarlığı Testi’nde son sıradadır.
Yazar, Türkiye’deki mülteci sorununu da ele almaktadır. Ona göre, türlü acılar çekmiş Suriyeli çocuklar topluma kazandırılmazsa ve iyi bir eğitim almazsa ileride Türkiye bir şiddet sarmalının ve terörün içine sürüklenecektir.
Yazar, Türkiye’deki seçimleri ve siyasi partileri de değerlendirmektedir. Ona göre AK Parti’nin yükselişindeki en önemli neden dindarlık söylemlerinden çok kalkınma yönündeki söylemlerdir. Şirin, Türkiye’de solun hiçbir zaman çoğunluğun desteğini alamamasını dayanışma, adalet, özgürlük, sadakat, otorite ve kutsallık kavramları ile ele almaktadır. Yazar, AKP, CHP ve MHP’nin başarılarını ve başarısızlıklarını, HDP’nin yükselişini de analiz etmektedir.
Çocukların ne derece iyi eğitim aldıkları sorusuna yanıt vermek için PISA ve TIMMS ölçekleri kullanılmaktadır. PISA sonuçları dünyada en çok haber yapılan ve tartışılan eğitim konularından biridir. 2012’de yapılan PISA testinde 64 ülke arasında 44. sırada yer alan Türkiye ise bu konuyla pek ilgilenmemektedir. Finlandiya bu sonuçlarda bir basamak gerileyince kriz toplantıları yaparken, Türkiye’deki siyasetçilerin ve medyanın bu sonuçlara olan ilgisizliği düşündürücüdür. PISA ve TIMSS testleri öğrenci, öğretmen, ebeveynler hakkında veriler ve okul ile evlerdeki öğrenme ortamına ilişkin bilgiler sunmaktadır. Türkiye, artan kaynaklara rağmen sıralamada yukarı çıkamıyorsa eğitim sistemini masaya yatırmalı ve sistematik reformlarla nasıl ileri gidileceğine karar vermelidir.
Türkiye dünyada ilk 20 ekonomi arasında olmasına rağmen eğitimde ilk 40 arasında değildir. Yazar, bu bağlamda eğitimde reform için 7 öneri sunmuştur. Bunlar: veriye dayalı reform kültürü, herkes için okul öncesi eğitim, öğretmenliğin profesyonelleştirilmesi, merkezi yetkilerin ilçe ve okul yönetimlerine verilmesi, dezavantajlı öğrenciler için daha az mevcutlu sınıflar, fen, teknoloji, matematik, mühendislik eğitimi için milli seferberlik düzenlenmesi ve açık uçlu sorularla muhakemeye ve eleştirel düşünceye hitap eden bir sınav sistemine geçilmesidir.
Yazar, başarının sırrını sorgularken, en az alınan eğitim kadar çalışmanın, çabanın, ideallerin ve hayal gücünün etkili olduğunu belirtmektedir. Başarı için 10 bin saat emek harcama kuralını Bill Gates örneği ile açıklamaktadır.
Şirin, eğitimin artık ekonomi olduğu bir çağda, Türkiye eğitim sisteminin döküldüğünü ifade etmektedir. Türkiye okul öncesine katılımda Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında sonuncu sıradadır. PISA ve TIMSS verilerine göre Türkiye, ilköğretim çağındaki çocuklarının akademik performansında ilk 30 ülke arasında yoktur. Son 12 yıldır Türkiye, OECD ülkeleri arasında en başarısız ülkeden biridir. TIMSS evdeki kitap sayısından, evdeki çocuk odası sayısına kadar geniş ölçümler yapmaktadır. Türkiye, çocuklarına eğitim kaynağı sunmada sondan dokuzuncudur. Ayrıca Türkiye’de yeterli eğitim araçlarına sahip okul oranı %2’dir. Eğitimde teknoloji kullanımıyla ilgili olan Fatih Projesi’nin Türkiye’deki eğitim sorunlarının hepsini çözemeyeceği TIMSS verilerine bakılarak görülebilir. Çünkü TIMSS’e göre öğrenme amaçlı bilgisayar kullanımıyla matematik ve fen testlerindeki başarı arasında hiçbir bağ yoktur.
Türkiye, katma değeri yüksek ekonomiye geçecekse bu inşaat ve tarım sektörü ile değil, eğitimle yani çocuklara yaratıcılık, eleştirel düşünce ve tahayyül gibi yetileri kazandırmakla mümkün olacaktır. Şirin, kitabında öğrencilerin tatilde yaşadıkları öğrenme kaybına da değinmektedir. Avrupa’da Türkiye kadar çok tatili olan okul sistemi olmadığı belirtilmektedir. Uzun tatil, sadece öğrenme fırsatını okulda bulan, dezavantajlı, yoksul öğrenciler ile okul dışında da öğrenme fırsatı bulan öğrencilerin arasındaki farkı açmaktadır. Bu da eşitsizliğe neden olmaktadır. Bunun için okul takvimlerinin değiştirilmesinden, yaz aylarında çocuklara yönelik kamplara kadar pek çok çözüm arayışı vardır.
Şirin, kitabında dershanelerin öğrencileri sadece sınava hazırlamadığını da belirtmektedir. Öğrencilerin okul yerine dershaneyi seçmelerini irdelemektedir. Bunun bir nedeni de öğrencilerin dershanelerde kendileriyle daha çok ilgilendiklerini düşünmeleridir. Dershanelerin hedef belirleme, sosyal ilişkilerde gelişme sağlama ve zamanı verimli kullanma gibi işlevlerin olduğu düşünülmektedir. Okuldan çok dershanelerde sunulan rehberlik hizmetinden yararlanamayan dar gelirli ailelerin çocuklarına bu rehberlik hizmetlerini kimlerin sunacağı tartışılmalıdır. Ayrıca dershaneleri bu toplumsal ihtiyaçları gidermenin başka bir yolunu bulmadan kapatmamak gerekir.
Türkiye’de ilkokulda ve ortaokulda çok ödev verildiği, lisede ise çok az verildiği belirlenmiştir. Oysaki uzmanlar, ilkokul ve ortaokulda az ödev verilmesini, lise düzeyinde ise daha çok ödev verilmesini önermektedir. OECD ülkeleri genelinde yapılan analizde ödeve harcanan zamanın genel olarak başarıyı pozitif etkilediği görülmüştür. Türkiye’de ise ödeve harcanan zamanla genel başarı arasında negatif bir ilişki saptanmıştır. Ödevin başarıya olumlu yansıması için ders tekrarı, derse hazırlık, uygulama ve entegrasyon (yaratıcılık) amaçlı olması gerekmektedir. Proje bazlı, yaşa göre hazırlanmış, öğrencilere geri dönüş sunan ödevler verilmelidir. Yazar, özenli, zengin ve çocuğa uygun içerikli ödevler verilmeyecekse hiç ödev verilmemesini tavsiye etmektedir. Çünkü yanlış planlanan ödevler olumsuz etkiler yapabilmektedir. Ayrıca PISA’da en başarılı ülkelerden olan Finlandiya ve Güney Kore en az ödev veren ülkelerdendir. Türkiye’de çok ödev veren öğretmenlerin ve okulların daha iyi olduğuna yönelik yanlış bir anlayış da vardır.


Yazar, kitabını kendi hikâyesini anlatarak bitirmektedir. Vasat bir okulda lise 2 öğrencisi iken hayallerinin evlenip çoluk çocuğa kavuşmak, bakkal dükkânı açmak olduğunu belirtmektedir. Kimyadan ikmale kalan bir öğrencinin üniversite hayali kurması beklenmemektedir. Yazarın üniversite sınavında başarılı olmasına öğretmeni bile inanmamıştır. Hayatı boyunca onu destekleyen babası dışında herkes bu başarıya şaşırmıştır. Şirin’in babası evlerini ansiklopedilerle, kitaplarla doldurmuş, Şirin’e ODTÜ mezuniyet fotoğraflarını göstererek onun hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Şirin, öğrencilik yaptığı liseye öğrencilerle sohbet etmeye gittiğinde lisedeki ve ilçedeki çoğu eksikliğin değişmediğini görmüştür. Avukat olmak isteyen öğrencinin köyde bunu başarmasının zor olacağını söylemesi Şirin’i hüzünlendirmiştir. Ancak yazar, bu öğrenciye umudun elden bırakılmaması gerektiğini, hayallerin her zaman gerçekleştirilebileceğini söyleyerek kitaptaki sözlerini noktalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Asfalt

Bilmem kaç sene oldu  Zaman geldi geçti  Beraber çokça geçtiğimiz o toprak yola  Asfalt bile döküldü  Kim bilir bu yeni yolda kaç kuş öldü ...